Covid-19 dünyayı kasıp kavururken, kişisel tarihimle ilgili düşülebilecek en ilginç not geçtiğimiz üç ay içinde aklınıza gelebilecek her platformda çevrimiçi eğitimlere katılmam oldu: Yoga derslerinden Javascript’le web yazılımına, retorik ve hitabetten iyi bir ebeveyn olmaya kadar burnumu soktuğum konuları yemiş olsaydım, mide fesatı geçiriyor olurdum.
Kafamın içi hediyelikçi dükkanına dönse de, yeni bir şeyler öğrenme gazım azalmıyor, hatta arttıkça artıyordu… Bu öğrenme gazım soğumak bilmezken eğitimci anne ve babamın uzaktan eğitim sağlamaya çalıştıkları öğrencileri içinse durum bunun tam tersiydi. Bu zıtlık yüzünden kendimi ‘Eğitim motivasyonu nasıl oluşur’u sorgularken buldum.
Eğitimde Covid-19 salgınıyla beraber nelerin değişiyor olduğunu, kullanıcı ihtiyaçları gözetilirse daha nelerin ivedilikle değişebileceği, mevcut sistemde motivasyon tasarımında hangi dinamiklerin kullanıldığını incelemek istedim. Konuya derinlik katabilmek için Milli Eğitim Bakanlığı’nın servisi EBA’nın hedeflediğini düşündüğüm kullanıcılarla bir araştırma yürüttüğüm çalışma, eğitim sistemlerimizin denize yanlışlıkla çok yakın yapılmış kumdan kalelere benzerliğini ortaya koyduğu için yazı EBA incelemesi gibi oldu. Bu yüzden yazının EBA eleştirisi gibi durabilir, ama aslında en temelde kullanıcıların neye ihtiyaç duyduklarını anlamamda harika bir çerçeve sundu. Şimdi sistemin maruz kaldığı dalgalarla boğuşmaya başlamadan önce EBA’yı kısaca tanıyalım:
EBA nedir?
“Milli Eğitim Bakanlığı tarafından oluşturulan EBA (Eğitim Bilişim Ağı) çevrimiçi eğitim platformudur. Öğrenci ve öğretmenlerin eğitim materyallerine ulaşmalarını sağlayan; ders kitapları, video gibi kaynakları kullanarak öğrenmeye ve öğretmeye imkân veren sosyal bir eğitim platformudur.”
Yukardaki tanım, Eğitim Bakanlığı’nın EBA’ya erişim için öğrencilerine sağladığı bedava 8 gb’lık internet duyurusunda bulunan Türk Telekom’un web sitesinden.
EBA hayatlarımıza 2011–2012 eğitim-öğretim yılında okullara akıllı tahta dağıtan FATİH Projesiyle beraber, bu tahtalarda işlenecek ders içeriklerinin dağıtımını sağlamak için giriyor.
Teknik Yetersizlikler Nedeniyle Yayınımıza Tövbe Estağfurullah Bir Şeyler Oluyor
MEB’in açıkladığı istatistiklere göreyse resmi okullarda 571 bin 351, özel okullarda 134 bin 664 olmak üzere örgün eğitimde toplam 706 bin 15 derslik bulunuyor. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün yayınladığı rapora göreyse her 10 öğrenciden 3’ünün bilgisayara erişimi yok. Yani bu genişlikte bir kullanıcı ağına yetecek sunucu olsaydı bile, öğrencilerinin önemli bir kısmının internetten yararlanabilecekleri araçları bulunmuyor. Evde bilgisayarı olanlarda ise senaryo çeşitlendikçe çeşitleniyor: Örneğin iki eğitimci bir öğrenci barındıran bir hanede, ders programlarının çakışması durumunda bilgisayarı kimin kullanacağına, taş makas kağıt oynanarak karar verildiği oluyor.
Eğitimin eba.gov.tr’ye taşındığının açıklanmasıyla siteyi ilk tıklayanlara sisteme öyle istedikleri saatte — ellerini kollarını sallayarak — giremeyecekleri bildirildi. Eğitimcilerin çoğu, sunucu ve altyapı olmadığı için sıraya girmek gerektiğini Eba arayüzünden değil, Whatsapp’ta dahil oldukları ‘öğretmen arkadaşlar’ gruplarından edindiler.
Aslında Türkiyeliler için uzaktan eğitim macerası, Mart ayının başında kitleler evlere kapanınca; EBA İlkokul, EBA Ortaokul ve EBA Lise isimleri verilen üç farklı televizyon kanalıyla başlamıştı. Yayınların başlamasından yaklaşık bir hafta sonra Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk canlı sınıf uygulamasına geçileceğini duyurdu. Fakat aslında EBA televizyon kanallarında aradığını bulamayan öğrenciler EBA’dan elde edebilecekleri eğitimin kalitesi hakkında çoktan fikirlerini oluşturmuşlardı bile… Eş zamanlı olarak bazı proje okullarında idareci baskılarıyla öğretmenlere Zoom üzerinden ders vermeleri için yapılan baskılar, dijital güvenlikle ilgili sınırların aşılmasına neden olurken, 6 Nisan günü Sözcü Gazetesi’nin yaptığı bir habere göre Walmart adıyla bir öğretmenin hesabından 58,5 dolarlık bir kesinti yapılması dikkatleri konunun üzerine çekti.
Sunucu ve ağ yetersizliği yüzünden Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı okul idarecilerine, ders programlarını yapmaları için EBA’da gece 01.00–05.00 arası sisteme giriş izni verilirken, özel sektör çalışanları belki de ilk defa, iyi ki devlete kapağı atmamışım, diye düşündü. Aynı sunucu yetersizlikleri, Ramazan Ayı’nda canlı dersleri mecburen iftar saatine denk gelen müslümanları da günaha soktu…
Profil I: Geç Sahipleniciler a.k.a Annem
Bu süreçte enginar pişirmekte İzmirli anneleri kıskandıracak seviyeye gelen neredeyse 60 yaşındaki canım annem de Milli Eğitim Bakanlığı’nın verdiği talimat doğrultusunda öğrencilerine EBA üzerinden eğitim vermek zorunda olduğu gerçeğiyle boğuşuyordu. İşlemci yerine 1990 model Moulinex mutfak robotu kullanan evdeki dizüstü bilgisayar, Windows işletim sisteminden uzaktan hoşlanırken Ubuntu ile uzun soluklu bir ilişki içindeydi. Fakat EBA’nın kullandığı Zoom Video Communications’ tabanlı web uygulaması Ubuntu’ya kuruluma müsade etmiyordu ve annemin Makine Öğrenmesi Mühendisi oğluyla arasındaki hararetli toplantılar, Samsung markalı akıllı telefonuna EBA Uzaktan Canlı Eğitim uygulamasının kurulmasıyla son buldu. 5 inch ekranına tek bir organik bileşik formülü sığdırdığı yayınlarını içeren Tiktok kanalıyla ilgileniyorsanız bu yazının altına J yazmanız gerektiğini bilmem söylememe gerek var mı?
Ha, ayrıca canlı eğitim uygulamasının yazılımına gelen her yeni güncellemenin, telefonunda geriye sadece 3 uygulama barındıracak kadar yer bıraktığı da kayda değer bir diğer nokta.
Profil II : Moderatör a.k.a. Sınıf Öğretmeni
Bu arada kahraman öğretmenler Whatsapp’ta oluşturulan gruplar üzerinden sorumlusu oldukları sınıfların öğrencilerine ders programları hakkında hatırlatmalar yaptılar, notlar yazdılar. Bu görev aşkıyla yanıp tutuşan öğretmenler, yeni düzende geri bildirim döngülerine alan açan ilk moderatörler olarak yerlerini aldılar. Bu gruplara hem öğrencilerin, hem de işbu sınıfa derse giren diğer ders öğretmenlerin dahil edilmesi, gruptaki farklı seviyeden katılım motivasyonlarına öyle ya da böyle bir etkide bulundu. Öğrencilerin öğretmenlerine çevrimiçi ders sonrası yazdıkları teşekkür mesajları kalpleri eritti. Bu kalpleri eriten mesajlar öğretmenlerin uzaktan eğitimi sürmelerindeki belki de en önemli etmendi.
Profil III: Mini Mini Öğrenciler a.k.a Explorers
Uzaktan canlı eğitim yayınlarında, 56 kişilik bir sınıftan derse katılan öğrencilerin sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. Bu yazı için EBA platformu hakkında fikirlerini vermeye gönüllü olan öğrenciler, üniversite giriş sınavlarına hazırlananlar arasındandı. Televizyon kanallarında yayınlanan içeriklerle uğradıkları hezimetten sonra EBA’nın çevrimiçi platformuna, fikirlerini önemsedikleri ve Whatsapp üzerinden bağlantıda oldukları eğitimcilerin tavsiyesiyle bir şans daha vermişler. Sistemde yer alan ders malzemelerinin niteliğinden etkilendiklerini içtenlikle dile getiriyorlar. Onların yorumlarına göre EBA platformundaki test soruları daha önce çıkan üniversite sorularına inanılmaz benzerlikler gösteriyor; Bu durum, üniversite giriş sınavlarına hazırlanan, hedefine kitlenmiş bir öğrenciye çok şey vaat ediyor. Ayrıca EBA sistemine varmak istediğiniz hedefi girerseniz (okul, bölüm vs.), akademik gelişiminizi takip edebildiğiniz bir arayüzle hedefinize yakınlığınızı karşılaştırmalı olarak size sunuyor. Hiç dijital oyun oynamamış olsanız dahi, bu ‘gelişim geri bildirimi” sizi oyunda tutuyor, hedefiniz varsa motive etmeyi başarıyor.
12. sınıfların önüne koyduğumuz üniversiteye giriş sınavı, onları analitik düşünmeye zorlayan bir yöntem elbette… Peki çözdüğümüz problemleri neden çözdüğümüzü, kendi çözmek istediğimiz problemleri oluşturmayı nasıl, neden, nereden öğreneceğiz?
Uzaktan Canlı Eğitim ve Geri Bildirim
Covid-19’un dayattığı fiziksel mesafe mecburiyetiyle kurulan empirik düzeneklerde eğitimciler mesleklerinin ellerinden alındığını hissediyorlar. Girdikleri kimlik bunalımının sonuçlarını ölçeklendirebilmek… derken bile başım dönmeye başlıyor. Yeni araçlar tasarlanırken ihtiyaçları dikkate alınmadığı için kendilerini dışlanmış hissetmekte haklılar. İyi bir sistem katılımcılarına kendilerini ifade edebilecekleri alan açar, verimliliği, çalışanlarının birikimlerinden yararlanarak maksimum fayda sağlayabileceği temeliyle kurgular. Fakat elbette yeni bir sistemi ne kadar minnoş, ne kadar kullanıcı dostu tasarlarsanız tasarlayın fark etmez. Genellikle kullanıcılarınızın eski alışkanlıklarıyla yaklaştıkları yeniliklere duydukları ilk duygu öfkedir. Eski köye yeni adet getiren EBA’nın da bu durumdan nasibini almasında bir tuhaflık yok elbette ama kullanıcısına nasıl ‘kontrol’ sağlayabileceğini tasarlayabilirdi. Fakat bu tasarının es geçilmesindeki temel sebep, sadece öğrencilerine odaklanması, eğitimcilerini kullanıcı olarak görmemesi olabilir.
…veeee Whatsapp kazandıııııııı
Eğiticimler, öğrencilerine faydalı oldukça mutlular.
Peki eğitimciler öğrencilerine faydalı olup olmadıkları nasıl anlıyorlar? Cevap ‘eski toprak’ Whatsapp tabi ki. Derslerden hemen önce sisteme giriş yapamayanlar gruba sisteme giremediklerini yazıyorlar, öğretmenler cevap veriyor: “Tamam, bekliyoruz.” Bazen ders bittiğinde gruplara “Çok güzel bir dersti, çok teşekkür ederiz.” yazılıyor.
Öğretmenler öğrencilerinin ders programlarından haberdar olup olmadıklarını, konularla ilgili çözemedikleri soruları olup olmadıklarını kurdukları Whatsapp gruplarından takip ediyorlar. Eğitimde iletişimi Whatsapp öyle bir noktaya taşımış ki, öğrenciler uzaktan canlı yayın yapma gayretinde bulunan öğretmenlerinin karşılaştıkları sistemsel problemlerle ilgili kendi çözüm fikirlerini bu gruplarda öğretmenleriyle paylaşıyorlar. Öğrenci-öğretmen rollerinin değişmesine izin veren yeni esnek düzen, bir şeylerin kalıcı olarak değiştiriyor. Uzaktan eğitim tasarımcılarının değişen bu rollerden alması gereken notlar olduğu kesin.
Sınav yaklaşıyor. Öğrenciler için Whatsapp grupları öğretmenlerine -test- soruları yönelttikleri ve çözümlü cevaplarını aldıkları, canlı yayınlara kıyasla çok daha hızlı sonuç aldıklarını hissettikleri bir platforma dönüşüyor.
Eğitimi Oyunlaştırma
Öğrenciler için EBA platformunun oyunlaştırılması ne kadar etkiliyse, eğitimciler açısındansa bir o kadar anlamsız. Bilgisayar oyunları oynayarak büyümüş nesillere, yapmak için içsel motivasyon bulamadıkları görevleri rekabetçi oyun çerçevesiyle sunup çalışmaları ivmelendirebilirsiniz. Ama dijital oyun, dijital sosyalleşmeye aşina olmayan kullanıcılarınızı, aynı oyunlara zorlarken anlamlı hedefler koymama yanlışına düşerseniz onları dışlamış, ötekileştirmiş olursunuz.
Öğretmen arkadaş grupları arasında geçen sohbetlerde, konu bir an için sistem üzerinden kazanılan puanlara gelince, bu puanların ne işe yarayacağına dair beyin fırtınası yapılıyor, “Hizmet puanı olacakmış.” diyor biri, öteki, “Amaaan hiç bir şey yapamazlar!” Ama kör topal kurgulanmış sistem, sadakat kurgulamak yerine kurumsal güvenin kökünü kazıyan bir araca dönüşmeye meylediyor:
“Zekiye 1000 puan yapmış, bende 15 puan var.”
-Gülüşmeler-
“EBA’ya kendisi girmiyor, yerine 11A’dan Ekin’i sokuyor, biliyorsun.”
Karne, not… Kopya çekenler, hile yapanlar… Eğitim sistemlerini rekabet oyunları olarak kurgulamak yeni bir yaklaşım değil ve insanlar hala yalnız hissetmekten kaçınmanın derdinde.
Eğitimde Motivasyon
Pek çoğumuz için sınıf arkadaşlarımızla gülüşmek, bizi anlayan öğretmenimizle dersimizin olması, hoşlandığımız çocuğu görme ihtimalimizdi okula katlanmamızı sağlayan faktörler. Marketing Türkiye’nin de yayınladığı Covid-19’un değiştirdiği tüketici davranışlarını inceleyen araştırmalar her 2 kişiden 1inin ofise dönmek için can attığını belirtiyor. Bu, ofisin duvar kağıtları gözümüzde tüttüğü için mi, yoksa tek başına çalışma motivasyonu bulmakta zorlandığımız, ve çalışma arkadaşlarımızla çevirdiğimiz geyiği özlediğimizden mi? Hoşlandığımız adam da umarız bu arada bütçe kısıtlamaları yüzünden kovulmamıştır.
İnsanların sosyalleşme ihtiyacını, onları eğitmek ya da onlara iş yaptırmak için kullanmak yeni bir pratik değil elbette. Fakat sahiden, sosyalleşebilme engellenince projeler, görevler, eğitimler nasıl yürüyecek?
Sonuç
‘Öğrenme isteği’mizi yeterince sorgularsak motivasyonumuzun dışsal olduğunu fark ederiz. Peki bir çocuk olduğumuzu varsayalım. Bahar gelmişse ve okullar ‘iptal’ olmuşsa, dışsal itme azalmışsa, analitik düşünmeyi öğrenmek için motivasyonu nereden buluruz? Soruyu diğer taraftan da soralım: Yetişkin olmayan bir bireyi, bir pratik geliştirmesi için nasıl motive ederiz?
Benimle fikirlerini paylaşan öğrenciler ve velilerin dönüp dolaşıp değindikleri ‘program oluşturma’ yeni eğitim sistemi mimarinin gözetmesi gereken en kritik nokta gibi duruyor. Eğitim-öğretim sistemi şimdiye kadar öğrencilerine akış sunmakta başarısız oldu. İhtiyacımız olan oyun(game) değil oyun(play)du: Hata yapabileceğimiz, doğaçlayabileceğimiz, başkalarıyla etkileşim içinde olabileceğimiz, zamanımızı bölen değil, birleştiren bir akış tasarımı. Şevkat, akış bir konu üzerinde geçirdiğimiz zamanı artırabilmek için kullanılan araçlar olarak tasarlanabilir mi?
Yarışmacılar, üstünlük sağlayarak motive olanlar varlar ama sistemi sadece onlara göre tasarlarsanız dışavurumcuları, sosyal oyuncu ve deneyci tipolojilerini dışlamış olursunuz. Milli Eğitim tarafında uzaktan eğitimin çetrefilli problemlerini çözmeye çalışan stratejistlerin işi çok, yolu uzun. ‘Yeni’ eğitim sistemi oyunlaştırılacaksa, artık sadece yarışmacı oyun trendlerinin tekrar tekrar kurgulamanın işe yaramadığını fark etmemiz; sosyal oyuncu/oyun trendlerini de irdelememiz oldukça önemli.
Eğitim, demokrasi ve fırsat eşitliğinin gözetilmesi gereken belki de en kritik mecra. Gelişmekte olan bir toplum, eğitiminde demokrasinin ortadan kalkmasını özgürlüğüyle öder. Olmaz olsun ama konu oraya gelirse, gelecek nesilleri bu özgürlük problemiyle başa çıkabilmeye, gerçekten sadece üniversiteye giriş sınavıyla mı hazırlamak istiyoruz?